bugün

entry'ler (1255)

gerçek aşk

"gerçek aşk" dediğin şey o kadar nadir bulunur bir şeydir ve yaşayan insanı ruhsal olarak öylesine başka bir boyuta taşır ki, "birini sevdim, âşık oldum"la açıklanamaz bir durumdur. o yüzden salt aşk olgusundan ayrı bir kategoride değerlendirilme gereği duyulmuştur haklı olarak. zira salt aşk olgusundan çok çok daha güçlü ve farklıdır.

peki nedir bu fark ve nasıl anlaşılır? aslında bunu tarif etmek pek kolay değil çünkü fiziksel veya hormonal tepkimelerin haricinde ruhsal ve metafizik bir hâldir. bir bütünleşme, bir olma, birbirine geçme hâlidir ve o hâli deneyimlememiş biri için bunu anlamak da anlatmak da pek mümkün değildir. fakat taraflar bunu çok net hisseder.

o kişinin diğerlerinden farklı olduğunu ve bu hissin hiçbir şeye benzemediğini gördükleri için bir şeyler yolunda gitmese de, bir sürü engel, imkansızlıklar vs olsa da, ayrılıklar, kopuşlar, gidişler, dönüşler de olsa içlerinden bir şey sürekli onlara vazgeçmemesini söyler ve aklen istediği kadar karşı koysun bir yerde mutlaka kalbini ve daha da önemlisi ruhunu dinler ve bir yerde yine yollar kesişir.

sonrası yine belli olmaz, Zira yeniden kesişen o yollar sizi denizlere çıkarmayabilir her zaman ama sonuçta hiçbir aşkın olmadığı gibi gerçek aşkın da garantisi yoktur. yani orta yerde gerçek bir aşk var diye kesinlikle mutlu sonla bitecek diye bir şey yoK... ama gerçek aşk her şeyin üstünde çok güçlü bir bağdır ve o bağın kopması için ciddi anlamda çok büyük bir güç gerekir... kopmuşsa tabii.

yoksa elbette ki mutlu sonlar da vardır bu hayatta. ve mutlu sonlar sadece filmlerde olmaz.

bunu yaşamış olanlar dediklerimi çok iyi anlamıştır zaten ama ilk defa başına geleceklere tavsiyem (onu çok net hissedeceksin merak etme) sonuna kadar peşinden git ve bunun için savaşmaktan asla vazgeçme. çünkü uğruna savaşacak daha değerli çok az şey var hayatta. emin ol ki sonunda kaybetsen bile iyi ki savaşmışım diyeceksin.

Umarım masalın mutlu sonla biter çünkü gerçek aşk masalsı bir deneyimdir.

ruh eşi

ejnebilerin soul mate dediği hadise... yani ruh eşi, biraz daha orta doğu tarzı tanımlayacak olursak "diğer yarım" denen olgu.

var mıdır böyle bi şey peki gerçekten, yoksa abartılmış bir sinematografik kavram mıdır?

cevap: evet vardır. vardır ve herkes için bu tek kişidir.

hani şu "hayatta sadece 1 kez aşık olursunuz" geyiği vardır ya, yalan o inanmayın. hayatınız boyunca 1'den çok kişiye ve hepsine de ciddi şekilde aşık olabilirsiniz, bunun herhangi bir sınırı yoktur amaaaa ruh eşiniz sadece 1 kişidir. ve fakat ne yazık ki o kişiyi bulabilen insan sayısı çok azdır.

birini sevmek, aşık olmak, bir ilişkiye başlamak, onu yürütmek ve sonunda evlenmeye kadar gidecek yol ciddi bir mesai gerektiriyor madden ve manen. bunu doğru kişiye harcamak çok önemli, o yüzden burada ruh eşi klişesi devreye giriyor.
evet bu bir klişedir ama değerli bir klişedir.

peki o kişiyi bulduğumuzu nasıl anlarız?

bunu anlamak için bi şey yapmaya gerek yoktur zira o kişiyle karşılaştığınızda onun ve onunla yaşadığınız şeyin daha öncekilerden çok farklı olduğunu iliklerinize kadar hissedersiniz. çünkü o kişiyle yaşadığınız şey onu sevmenin, arzulamanın, aşkın ve seksin çok ötesinde ruhsal bir bütünleşme halidir.

öyle bir bütünleşmedir ki bu, bir yerden sonra düşünce gücüyle bile iletişim kurabilir hale geldiğini görürsün ve bunun şaşkınlığını atmak epey bir zaman alır. fiziksel dünyada metafizik bir deneyim yaşamanın sarhoşluğunu yaşarsın.

bu deneyimi yaşamış ve yaşıyor olan insanlar dünyanın en şanslı insanlarıdır. sonu mutlu bitse de bitmese de o hissi yaşamak bile insanı bambaşka biri yapar. çünkü o andan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır senin için.

bu ruhani değişim bazen zorlayabilir insanı, o kişiyi kaybetmek büyük bir travma yaratabilir ama günün sonunda emin olun ki o hissi 1 gün bile yaşamak her şeye değer.
siz yine de ruh eşinizi bulduğunuzda ki bu çok düşük bir ihtimaldir, onu kaybetmemek için elinizden geleni yapın. çünkü bir daha herhangi başka biriyle aynı şeyleri yaşama şansınız olmayacak.

Ve tekrar ediyorum o kişiden 1 tane daha yok.

23 şubat 2020 fenerbahçe galatasaray maçı

galatasaray'ın tarihin seyrini değiştirdiği maç.

21 yıl dile kolay. 20 yaşında insanlar kadıköy'de fb galibiyeti görmemiş. ne kadar genel başarı tablosunda fb'den çok üstün olsa da bir gs taraftarı için sıkıntılı bir istatistikti bu. benim gibi seri umrumda değil şampiyon olalım yeter kafasındaki biri için bile yeri geliyor rahatsız ediyordu bu durum. o bakımdan gerçekten tarihi bir galibiyet bunu bir defa söylemek lazım.

maçın genel olarak 3 tane anahtar noktası var. hani nba maçlarından önce yazarlar ya key faktör falan filan diye, o şekilde 3 ana başlıkta değerlendirebiliriz maçı.

1-teknik direktör farkı
2- onyekuru
3-hakem

1- önce fatih terim'den başlayalım. gerçekten kariyerinin belki de en formsuz sezonuna 21 senelik tarihi gömen bir fenerbahçe galibiyeti sığdırmak tam da ona göre bir iş. hoca acayip konsantre ve hırslıydı. kenarda duruşu, bakışları, hareketleri ve oyuna müdahaleleleri 12 mayıs 12'deki maçın hemen hemen kopyasıydı. maça çok iyi hazırlanmış bu belli ve daha da önemlisi oyuncuları da çok iyi hazırlamış. her şeyden önce çok sakin, disiplinli ve ne oynadığını bilen bir takım vardı. geri düştüğünde de öne geçtiğinde de hiçbir kırılma yaşamadan oyununa devam etti takım.
kadro tercihleri oyunun gidişatına en büyük etkiyi yapan etkenlerden biriydi. 6'da 6'nın en önemli 2 adamını kesip falcao ve belhanda'yı koyması mesela son derece cesur ve doğru kararlardı ki maç içinde çok net görüldü. bunları ilerde detaylandıracağım.

2- onyekuru. maçın kaderini, oyunun gidişatını, olumlu ve de olumsuz her anlamda değiştiren en önemli oyuncuydu. maç bitti ertesi gün oldu, yattım kalktım baktım onyekuru hâlâ karşı karşıya gol kaçırıyordu. valla ben sayamadım kaç tane kaçırdı ama biraz becerikli olsa 6-0'ı da temizleyebilirdik. bir derbi maçında bir oyuncunun bu kadar net pozisyon yakaladığı ve kaçırdığı görülmüş müdür? sanmıyorum ama gs kazanmasa haklı olarak çok küfür yiyecekken son pozisyonda maçı bitiren golü atıyorsun. futbol böyle bir şey işte.

3- hakem. halil umut meler
40 yıla yakındır futbol izlerim, türkiye liginde bir fb-gs derbisini bu kadar iyi yöneten bir hakem görmedim ben. son dönemde gerilen ortam, fb'nin ağlamaları, bildiğimiz kadıköy atmosferi ve de fbli futbolcuların bitmez tükenmez itirazlarına rağmen gram eğilmeden bükülmeden, sıfır korku, sıfır çakallık, sıfır eyyam, gördüğünü çaldı ve hemen hemen her pozisyonda da gördüğü doğruydu. şunu da belirtmek lazım ki bu
21 yıllık seride yıllarca o atmosferden etkilenip sürekli ev sahibi lehine yöneten hakemlerin de payı büyüktü. ve doğrusunu söylemek gerekirse gs ne kadar iyi oynasa da halil umut meler gibi bir hakem değil de o anlı şanlı fifalardan biri olsaydı bu seri devam ederdi. o yüzden bu genç çocuk, bu maçtaki yönetimiyle türk hakemliğinin miladı olmuştur. bundan sonra bu ligde maç yönetecek her hakem, halil umut meler'in bu yönetimini örnek almalı kendine.

şimdi bu başlıkları biraz detaylandıralım.
öncelikle 11 tercihlerinde maçı kazandı terim.
lemina'nın yokluğunda ömer-seri ve buraya dikkat, belhanda tercihi maçın kilit noktası oldu. 6'da 6 yapan takımın en iyi hücum adamı emre'yi kesip belhanda'yı koyması orta saha sertliğini sağladı ve lemina'nın eksikliği hissedilmedi. buna karşın yanal'ın tolgay-ozan göbeği orta sahayı gs'ye teslim etti.
fener son dönemde çok puan kaybetse de hep üstün oynadığı ve özellikle fizik güçle rakibi boğduğunu görüyorduk, ayrıca ilk gs maçında da yoğun presli orta saha oyunuyla çok bozmuştu gs'yi. bu maçta da en çok buna güvendi. kanatta deniz türüç yerine ciğerci'yi oynatmasının sebebi buydu. tolgay da pas akışını yapar, seyirci, hakem ha hu derken ben alırım bu maçı demiş. ama maç başladığında gördü ki a planı iptal. çünkü fatih terim öyle bir taktik ve fizik güçle çıkarmış ki takımı maça bir tane pres yemeden (fenerli oyuncuları pres yapmaya çalışırken sürekli faul yaparken gördük) 20 dakikada 3 tane net pozisyon buldu. seri, belhanda, feghouli ve ömer'in müthiş disiplinli ve uyumlu oyunu fb'nin bütün planını bozdu. maçın kaderi de burda belli oldu zaten. fener beklenen presi yapamayınca a planı iptal oldu ve görüldü ki yanal'ın başka bir planı yok. orta sahayı seri'nin önderliğinde alan gs daha 3. dakikada başladı onyekuru'yu arkaya kaçırmaya ve bunu fb defans hattının çaresiz bakışları eşliğinde tam 100 dk boyunca yaptı.
ilk 20 dakikada 4 pozisyon bulan gs gümbür gümbür gelirken bir kadıköy fb-gs maçı klasiği yaşandı ve iyi oynarken gol yedi galatasaray. fener hiçbir şey oynamadan, doğru düzgün 3 top yapamadan ilk atağında penaltı kazandı. pozisyon penaltı bu arada. marcao topa vuruyor ama yerdeki sağ ayağıyla muriç'i biçiyor. golü ne zaman yiyecez acaba diye beklerken 1-0 öne geçti fener bir anda. işte maçın en önemli kırılma noktalarından biri de burası zira önceki yıllarda bu senaryoyu birçok kez gördük, galatasaray maça iyi başlar, iyi oynarken golü yer ve sonra yavaş yavaş maçtan kopar. bu kez öyle olmadı işte. daha golün santrasından o kırılmanın yaşanmayacağı belliydi. nitekim ilk atakta faul oldu zaten ve sonrasında da üstün oyunu devam etti. üst üste duran toplar, kornerler derken sonunda donk'la golü bulduk. galatasaray'ın gol atacağı belliydi ilk düdükten beri ama bir türlü içeri sokamadılar topu ve enteresandır son 2 şampiyonlukta hemen hemen bütün kritik maçlarda ve gollerde imzası olan donk sahneye çıktı ve çok kritik bir dakikada çok kritik bir gol attı yine. bu arada hemen antiparantez belirteyim uzun zamandır ilk kez bir kornerede çalışılmış bir şey denediğini gördüm galatasaray'ın. şimdi buradan açık etmeyelim ama köşe vuruşlarında sürekli o seti denediler. maçı dikkatli izleyenler anlamıştır zaten.
bilen bilir futbolda devreye 0-1 girmekle 1-1 girmek arasında çok büyük fark vardır, hele de beraberlik golünü son dakikalarda attıysan. donk'un o golü galibiyetin habercisi oldu.

2. yarının başında bir 15-20 dakika fener üstünlüğü vardı oyunda ama onda da bir şey üretemediler. bırak pozisyonu, tehlikeli atakları bile olmadı, aksine pozisyonlar bulmaya devam eden yine galatasaray oldu. mesela belhanda kaleci altay'ın ikramını reddetmese maç belki daha farklı şekilde gelişebilirdi. ama sağ olsun maçın içine etme konusunda bir dünya markası olan belhanda kaçırdığı bomboş pozisyonda bir boklar yiyeceğinin sinyalini verdi.
hemen hemen o dakikalardan sonra oyunun kontrolü tekrar galatasaray'a geçti. fenerbahçe seyircinin gazlaması ve ersun yanal'ın bir türlü işlemeyen önde baskı ve savunmayı ileri çıkaran oyununa karşın galatasaray her kaptığı topla onyekuru'yu kaçırmaya başladı.
yani onyekuru gibi bir futbolcu için bundan daha güzel bir ortam olamazdı herhalde. 50 metrelik bir yarı saha düşünün, son yarım saat onyekuru orada sürekli kaleci ile karşı karşıya kaldı. ama gel gör ki atamıyordu. hele bir tane altıpasın üstünde seken bomboş bi topu da auta dikince dedim herhalde bugün bu adam atamayacak ya. umudu kestim yani. fakat maçı kazanacağımıza dair umudum her geçen dakika artıyordu. zira stattakiler dahil maçı izleyen herkes bu maçta enteresan bir şeyler olacağını hissetmeye başlamıştı yavaş yavaş. hatta o ara bizim evde şöyle bir diyalog oldu, yanımdakiler işte "atamayana atarlar, şimdi fener bi tane daha atar maçı kazanır, bu kadar gol kaçar mı amk" falan demeye başladılar haklı olarak ki maçın ilk yarısında aynı senaryo gerçekleşmişti. ama ben orada şöyle dedim "sakin olun beyler son 15 dakikaya böyle girelim bi tane sıkıştırırız." derken yine orta sahada kapılan bir top seri'ye geldi, çok güzel aldı, yüzünü kaleye döner dönmez onyekuru'ya uzattı topu. sadece bu pozisyon galatasaray'ın maçtaki ve sezonun geri kalanında göreceğimiz bir ana oyun planını gösterdi bize. tabii her takımın arkasında bu kadar boşluk bulamayız ama devre arasında babel-onyekuru değişikliğinden beklediği şey tam olarak buydu hocanın. bu arada evet penaltı pozisyonundan bahsediyorum, pozisyon penaltı bir kere, orada bir şüphe yok, gerçi rıdvan maçtan sonra ağlaya ağlaya penaltı değil falan dedi ama jailson topa dokunduktan sonra çok net tırpanlıyor onyekuru'nun iki ayağını birden.
falcao penaltıyı kullanmak için topu eline aldığında kamera zoom yaptı yüzüne, işte o anda anlaşıldı haftalardır sakat olan ve yerine oynayan adem'in harika performansına rağmen bu adamın neden bu maçta oynadığını. arkadaşlar öyle bir dakikada öyle bir penaltıyı, maç öyle bir durumdayken atabilecek dünyada çok az oyuncu vardı o anda ve onlardan biri de o gün topun başındaydı işte. kim bilir belki de o gün o penaltıyı atmak için transfer olmuştur, bu da kaderin bir cilvesidir zira öyle bir anda o topun başına geçip topu yan filelere kim vurabilirdi bilmiyorum ama bu isim adem büyük değildi onu biliyorum.
golü attık tam rahatladık bitti bu iş sonunda derken o da ne, belhanda oyundan çıkarken yine bi boklar yemiş. lan senin sarı kartın var, atılma diye oyundan çıkarıyor adam, o hareket ne, manyak mısın sen, orada adam sana tokat atsa dönüp al bu tarafa da at kardeşim diyeceksin ama beyimiz napıyo, okkalı bir şekilde ittiriyor deniz'i. bir başka kırılma noktası da o işte. deniz sakin kalıp kulübeye saldırmasa son 20 dk 1 kişi eksik oynayacak galatasaray ve sonra ne olur bilinmez. ama sahadan birer kişi eksilince onyekuru'ya hali hazırda gelmiş olan ekmek kadayıfının üstüne kaymak oldu bu 10 dakikalık nümayiş.
sonrasında fbnin ileri şişirdiği toplar muslera'nın ellerinde erirken nihayet donk'un kornerden gelen topu ileri tepmesiyle onyekuru'ya gelen topu önüne düşürdüğü ilk dokunuşla malum sona doğru atılan son depar başlamıştı.
karnıyla önüne aldığı topu ortaya doğru vuran onyekuru, jailson'un çaresiz bakışları arasında bilmem kaçıncı kez altay'la karşı karşıya kaldığında o tarihi kararı verdi. "ben bugün atamıyorum madem o zaman kaleciyi de geçip boş kaleye atayım" son bir tarkan dansı misali vücut çalımını atıp altay'ı da yatırdıktan sonra boş kaleye noktayı koydu. o ana kadar atılan hiçbir golde yerimden kalkmayan ben topu kalede görünce vitesi boşa aldım yalan yok. kolay değil, 21 sene olmuş abi, bir devir kapanıyor, burda bağırmayacaz da nerde bağırcaz amk. yıktık tabi evi.
ondan sonra kaç dk vardı bilmiyorum, o bölümde naptım hatırlamıyorum ama bitiş düdüğünü duyduğumda içimdeki his 12.5.12 bitiş düdüğündekine çok benziyordu.
bu benzerliğin en büyük sebebi neydi biliyor musunuz? o düdük şampiyon olduğumuzu ilan eden bir düdüktü, işte bu da aynı tonda çalan bir düdüktü. zira bu galibiyet sadece 21 yıllık bir tarihi kapatmamış aynı zamanda bizi 19/20 sezonunun şampiyonu yapacak bir tarihin ilk satırlarını yazdığımız yeni bir defterin ilk sayfasını açmıştı.

size yemin ederim bu seri umrumda değil, 21 sene yenememişiz evet ama o süreçteki şampiyonluk sayılarına bakın fb'den 2 katı fazla şampiyon olmuşuz. ve maçtan önce bana 20 yıl daha aynı bu seri/şampiyonluk oranı devam edecek yazılı bir kontrat verseler hiç düşünmeden imzalardım. ama bu seneki ligin durumu ve bizim gidişatımız düşünüldüğünde bu galibiyet sadece bir fb deplasman galibiyeti değil aynı zamanda şampiyonluk yolunda dev bir adım anlamına geldi. devre arasına girdiğinde liderle arasında 10 puan olan, herkesin çoktan yarışın dışına attığı bir takım 2. devre ayağa kalkıyor, 6'da 6'yla 4 puan önde geldiği kadıköy'den 7'de 7'yle dönüyor.
o yüzden bu sadece bir tarihi gömen değil aynı zamanda yeni bir tarihi açan bir galibiyet oldu. çünkü galatasaray bu sene de şampiyon olursa ki ben artık bu saatten sonra bu şampiyonluğu kimse elimizden alamaz diye düşünüyorum, 96/2000'den sonra yeni bir dominasyon başlatır, üst üste 4 rekorunu kırar ve rakipleriyle maddi manevi farkı çok açar.
o yüzden bu öyle bir galibiyet oldu ki, salt bir fb deplasman galibiyetinin çok çok ötesinde çarpanlarıyla takımın madden ve manen önünü inanılmaz derecede açan ve şampiyonluk için vitesi bir anda 3'ten 6'ya atan bir galibiyet oldu.

bu saatten sonra benim tanıdığım fatih terim bu şampiyonluğu bırakmaz abicim herkese geçmiş olsun. haftaya bi kazaya uğramazsak sivas maçı şampiyonluk maçı olur.

faillir

2012 kanada yapımı bir aile draması. kısa film olarak çekilen hikayede iki kardeş arasında "sıradışı" bir şekilde gelişen duygusal yoğunluklu bir dönem anlatılıyor. kısa, sıcak ve çarpıcı bir hikaye. meraklısına.

(bkz: https://www.imdb.com/title/tt2155304/)

aşk

insanoğlunun tadabileceği en yoğun histir aşk.

birinin yoğun ve saf sevgisini kazanmak, hele de bir yabancının, hele de materyalizmin bir din haline geldiği bu devirde o kadar zordur ki, aile içinde bile anne dışında bu hissi tadacak kimseyi bulamazsınız kolay kolay. aşk bu yüzden çok değerlidir.

aşkı basit bir romantizm kalıbına sokarak değersizleştirecek ve itibarsızlaştıracak her türlü argüman zavallıdır.

insanoğlunun uğruna savaşması gereken tek şey aşktır. gerçek bir aşkın peşinden gitmeye asla çekinmeyin.

bundan öte ayrılık var

yusuf hayaloğlu-ahmet kaya ikilisinden çıkmış harika eserlerden biri. fakat ne yazık ki ahmet kaya bunu hiçbir albümünde okumamış ama internette şöyle bir versiyonunu buldum, orjinalinin yerini tutmasa da arkadaş güzel söylemiş.

https://www.youtube.com/watch?v=9kgPEawN-_c

fatih terim

bırak takımı çalıştırmasını, kadro kurmasını, kulübede durmasını, şampiyonluklar kazanmasını, kontratını uzatma haberiyle bile rakiplerde psikolojik çöküntü yaratmayı başaran galatasaray efsanesi.

nice 3 değil 13 yıllara inşallah, elin ayağın tuttukça seninleyiz hocam hayırlı uğurlu olsun allah utandırmasın.

bir kızı güzel yapan en önemli detay

çok genel bir tanım Yapacak olursak Başta Proporsiyon, yani Vücudun boy kilo ve ölçüler olarak birbirine orantılı bir bütün olması diyebiliriz. Spesifik olarak da göt diyebiliriz, güzel bir göt tek başına bir kadını taşıyabilir. Göt mühim.

astrid berges frisbey

tesadüfen indirdiğim ve harddiskte unuttuğum 2012 yapımı bir filmde el sexo de los angeles tanıştığım ve kendisine âşık olduğum tuhaf yaratık.

yaratık evet ve tuhaf evet, zira insani ölçüler ve sıfatlar çerçevesinde anlatması zor bir güzellik ama bu sözlükte niye varız biz? böyle şeyleri anlatmak için, adı üstünde sözlük burası ve insanlar buraya gelip bazı şeylerin anlamlarına bakıyor, nedir ne değildir ne yer ne içer öğrenmeye çalışıyor, o yüzden bizim de bir şekilde anlatmamız lazım. lazım ama işte bazen bir ekşi sözlük yazarı da olsan bazı tanımlar için layık sözcükleri biraraya getirmekte zorluk çekebiliyorsun. bu hanım kızımız da beni bu müşküle düşüren nadir nesnelerden biri oldu şu hayatta. güzel kadın evet, hâttâ çok güzel, hâttâ insan değil vesaire bu tanımları rahatlıkla koyabiliriz buraya ama yeterli olur mu? olmaz işte. öyle bir aurası var ki kadının, daha ilk görüşte ılık ve berrak bir su gibi içine alıyor seni. hani şu bi şelaleden dökülen suyun oluşturduğu içinde hem yüzüp hem suyunu içtiğin dağ gölleri olur ya, bu kadın o hissiyatı veriyor bana.

ilk gördüğümde "kim bu tuhaf yaratık" demiştim, zira o an insani bir sıfat bulamamıştım hitap için, sonradan baktım evet insani bir güzellik değil bu, tabiatın en bakir oluşumlarından biriyle betimleyebildim anca. sanırım şimdi oldu.

el sexo de los angeles

ispanyol sinemasından 2012 yapımlı oldukça enteresan bir üçlü Aşk Hikayesi.

astrid berges frisbey denen insan üstü yaratığın başrolde oynadığı filmde, uzun yıllardır birlikte olan genç bir çiftin hayatına giren rai adlı gencin her şeyi nasıl alt üst ettiğini anlatan permütasyon kombinasyon açısından zengin ve Ufuk açıcı bir film.

3 ekim 2018 porto galatasaray maçı

1-0 porto galibiyeti ile biten fakat bünyede 5-0 etkisi yapan maç.

arkadaş yemin ederim ben son yıllarda bana bu kadar koyan bir yenilgi hatırlamıyorum. 6 pozisyon, 2'si altıpasın içinden olmak üzere 4'ü karşı karşıya, rakibin 1 pozisyonu var gol de o pozisyondan değil kornerden. şampiyonlar ligi bu yenilirsin hem de dragao deplasmanı, olabilir ama böyle appptalca yenilmek çok koyuyor insana. dün gece çok sinirliydim hemen yattım yatışayım diye sabah kalktım hâlâ aynı. sakinleşemiyorum abi o golü düşündükçe çıldırıyorum. yav rakipte uzun boylu, kafa topuna çıkacak tek bir (1) tane adam var. korner oluyor altıpasın içine korner atılıyor ve bu arkadaşın 5 metre etrafında kimse yok. maicon denen arkadaş yav sen ne ayaksın, sen nasıl stopersin abicim, hadi yerden yavaşsın belin dönmüyor eyvallah ulan bari bi zahmet rakip santrfora kafa vurdurma.
git italya 2. liginden herhangi bir stoperi al koy şu takıma maicon'dan iyi oynar amk bu nedir ya gitmiş cezasahasının köşesinde golü seyrediyor kafayı yicem abi, bu marega denen adamı sen tutacaksın, senin bunun kolunu bacağını ısırıp koparman lazım abi 10 metre uzaktan golü seyrediyor inanılır gibi değil ya.

ayrıca forvet yoktu atamadık falan da hikaye abicim bırakın bu boş lafları, maç boyunca 6 tane pozisyon geldi cezasahasının her yerinden, bi tanesini bile yanlışlıkla kazara falan içeri atamıyosan senin ne işin var o sahada ya, lan topun üstüne düşsen bak ayağın kaysa topun üstüne düşsen top bi yerinden fırtar yine gol olur, öyle pozisyonlar geldi. sinan'la rodriguez'in altıpastan auta, kaleciye attıkları topları auta, kaleciye vurmak kaleye atmaktan daha zor ordan.
şu maçta şu yaşımda şu halimle sahada olsam en az 2 tane golüm vardı amk hangisini atacaksınız oğlum lan, daha ne kadar pozisyon gelecek deplasmanda, napsın adamlar kendi kalesine mi atsın.
neymiş efendim santrfor yokmuş ondan gol atamamışız, yav kardeşim şu pozisyonları atmak için santrfor olmaya gerek var mı allaaşkına hadi 1-2 tane yakalarsın da zor pozisyonlar olur dersin bunu herkes atamaz golcü lazım. bu pozisyonları atmak için 2 bacağın olması yeterliydi hatta ampute oyuncusu bile atabilirdi ama işte her şey dönüp dolaşıp beyinde zekada bitiyor, o ayağa hükmeden beyin ve akıl...

takım olarak iyi bir deplasman maçı oynadık aslında, ne çok defansif ne çok ilerde, makul mantıklı bir taktik planı bütün maç uyguladık, verdiğimiz tek pozisyonda da muslera'nın taffarel kurtarışı gelince maçı kitlemeyi başardık ama işte aptalca yenen bir korner golü ve aptalca kaçan goller yüzünden grup liderliğini alıp geleceğimiz deplasmandan gruptan çıkmayı bile zora sokmuş olarak döndük. umarım aralık ayında bu maçı konuşup ah vah etmeyiz.

18 eylül 2018 galatasaray lokomotiv moskova maçı

severek ayrıldığın eski sevgiliyle uzun aradan sonra yeniden buluşup sevişmişsin hissi veren maç.

bu nasıl bir ten uyumu, bu nasıl bir özlem, bu nasıl bir iştah. 2 yıldır şampiyonlar liginde değiliz sanki 20 yıl gibi geldi, 9 yıldır giremeyen var amk allah sabır versin allah kimseyi gördüğünden geri bırakmasın ne diyim...

takım maça öyle bir girdi ki aslında tam bir fatih terim takımı başlangıcı oldu ki bizim için çok şaşırtıcı değil fakat şampiyonlar ligi seviyesinde en baba takımlar dahil maça bu kadar önde ve ısırarak başlayan bir takım yok. tribünlerin de gazıyla rakip "noluyoruz olm lan hayırdır nereye düştük biz" falan derken golü attık zaten. maçın kırılma noktası da o goldü zira bu takımın ekmeği suyu öne geçmek ve erken gol. özellikle iç sahada ilk golü atıp öne geçerse hem psikolojik hem de takım yapısı açısından bir anda başka bir boyuta geçiyor takım. gerçi bu maçta golden sonraki 25'ten ilk yarının sonuna kadar olan bölümde manasız bir baskı yedik ama bu seviyelerde normal karşılanabilecek bir baskıydı bu nitekim ikinci yarıda yavaş yavaş da olsa tekrar oyunun kontrolünü ele aldık ve eren'in golü ile de işi bitirdik.
takımı özellikle fizik olarak çok beğendim, 90 dakika hiç düşmediler, bakamadım ama muhtemelen 120 km'yi geçmiş olabiliriz.

bireysel olarak da belhanda dışında hemen hemen herkes %70-75'ine yakın performans verdi ama öne çıkanlar da vardı elbette.

badou ndiaye... maçın adamıydı, her yere koştu herkese bastı, top kaptı, şut attı, oyun kurdu, bir orta saha oyuncusunun yapması gereken ne varsa yaptı. son yıllarda bu kadar iyi bir 8 numara görmedim. takımı çok yukarı çekiyor. elimize para geçse hemen geri alırım hiç düşünmem.

eren derdiyok... çok kaliteli, karakterli, topu bilen oyuncudur eren, burda çok sakatlık yaşadı ve bi türlü toparlayamadı ama güvenilir adamdır yani, millet santrfor yokmuş gibi ağlıyor da takımın gayet iyi bir santrforu var.

yuto nagatomo... gerçekten allah'ın bir lütfu bu adam bize. ercan taner'in de dediği gibi tam bir samuray. maç boyu attığı koşuları izlerken ben yoruldum o yorulmadı. yıllar süren sol bek açlığımıza 1,5 iskender gibi geldi minik japonum benim.

garry rodrigues... herhangi bir premier lig scoutu izlediyse dün geceden sonra kesin "hemen alınmalı" raporu vermiştir. ilk geldiği günle dün geceki garry arasında en az 2 gömlek fark var, çok geliştirdi kendini, bu şekilde devam ederse devre arasında ada yolu gözükür. son bölümde sağ taraftan götürdüğü topta 2 savunmacıyı sağa sola yatırdığı pozisyon müthişti. yalnız şu sürekli skor yapma isteğinden kaynaklanan egoistliğini bi türlü yenemedi. onu da aşarsa en az 40 milyonluk topçu olur.

emre her ne kadar oyun içinde çok etkili gözükmese de gollerde hep o vardı, bu da tam bir 10 numara özelliğidir. bu takımın gerçek 10 numarası emre akbaba'dır.

hocanın kadro tercihi ve taktik planı genel olarak tuttu, her açıdan yolunda giden bir maçtı, sadece ndiaye değişikliğini yapıp kırmızıdan koruyamaması gecenin hocanın tek üzücü yanıydı. napalım ona da nazar boncuğu deyip yolumuza bakalım, yolumuz açık. hepimizin bir hayali var

18 eylül 2018 galatasaray lokomotiv moskova maçı

insanın içini kıpır kıpır ettiren maç.

sabah uyanıyorsun ve aklına gelen ilk şey akşam şampiyonlar ligi maçımızın olması... hayvan gibi özlemişim bu hissi. 2 sene olmuş ama sanki 20 yıldır yokmuşuz gibi geliyor bu ligde. bu kadar ayrı kalmaya alışık olduğumuz şeyler değil bunlar. 8-9 yıl katılamayan takımlar var ya allah sabır versin valla zor.

şimdi saate baktım da yaklaşık 76 saat var daha başlamasına. nasıl geçecek kardeşim bu vakit. içelim desen o saate kadar zom olur maçı bulanık izleriz, uyuyalım desen heyecandan uyunmaz, film izle desen kafayı toplayamazsın, mecbur mal mal nette takılıp bekleyecez başka yapacak bir şey yok. olsun bu "zaman geçmiyor amk ya" goygoyunu da özlemişiz, bunun tadı da bir başka. zaten birazdan rakı sofrasına oturur ufak ufak atarken geçiririz vakti.

ilk maçlar önemlidir, özellikle bizim gibi motivasyon bazlı takımlar için çok daha önemlidir. 3 puanla rüzgarı arkaya alabilirsek bu grubu lider bitiririz, o açıdan da olabilecek en güzel fikstür başlangıcı olmuş, ilk maçı nerde kimle istersin deseler herkes içerde lokomotif derdi. sadece kura değil fikstür olarak da acayip ballı çektik bu sene kabul etmek lazım. inşallah bunu değerlendirebiliriz.
rakibin durumunu tam bilmiyorum izlemedim, iyi değil filan deniyor ama rus takımı bu ne bok yiyeceği belli olmaz, erken şok bir gol yemezsek ki fatih terim takımlarının huyudur bu, 30. dakikadan itibaren rakibe çöküp golü bulacağımızı düşünüyorum. zaten öne geçince iyice korkutucu bir takım oluyoruz.

kadro tercihi olarak çeşitli spekülasyonlar var haklı olarak çünkü ben hocanın da 11 konusunda çok net olduğunu düşünmüyorum, maicon ve belhanda konusunda tereddüt var, oynatmak istiyor bence ama yine bi boklar yer mi bunlar endişesi var içinde, bunu aşarsa
muslera
mariano maicon serdar yuto
fernando ndiaye
emre belhanda rodriguez
eren

11'i bekliyorum ama ozan ve onyekuru görürsem de hiç şaşırmam. ayrıca gidişata göre feghouli'yi de sahaya atmak isteyecektir hoca.

tekrar ait olduğun yere dönmek çok güzel his. umarım bi daha bu kadar ayrı kalmayız buralardan. allah yardımcımız olsun.

2018 2019 sezonu şampiyonlar ligi d grubu

şampiyonlar ligi tarihinin en keko grubu. yaklaşık 30 yıldır izlerim bu ligi, çok dandik gruplar gördüm ama bu kadarını cidden hatırlamıyorum. tamam kolay gruplar oluyor her sene fakat en azından ilk torbadan baba bi takım olur 4'te 4 yapıp son 2 maça yedeklerle çıkıp bitirirdi. bu grupta herkes 1. herkes sonuncu olabilir. 1. torba takımı kağıt üstünde en tanınmayan en az şans verilen takım, 2. torbadan porto gelmiş belki de tarihinin en iddiasız dönemlerini yaşıyor, 3. torbadan gelen schalke de keza öyle, yıllardır alman liginde sesi sedası çıkmıyor.
hani deseler herhangi bir galatasaray taraftarına al sen istediğini çek bi grup yap kafana göre, utanır bunu çekmeye.

tabii ki futbol böyle senin kafana göre sıralamalar yapıp takımları dizebileceüin bir oyun değil, oynamadan kazanamazsın ama şu bir gerçek ki illa biriyle dövüşeceksem anthony joshua'yla dövüşmek istemem açıkçası.

dün akşamdan beri herkes arayıp balınızı sikeyim diyor. haklılar, ne diyebilirim ki

sevgiliye

seni çok sevdim. çok güzeldin. kaşın gözün, saçın, elin, kolun, memelerin çok güzeldi, çok sevdim. keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

o zaman daha kolay olurdu benim için her şey belki, o zaman bu kadar acı çekmezdik ikimiz de belki.

ama benim tarzım bu değildi sevgilim, hiçbir zaman da olmadı. ben seni ilk günden itibaren ölümü göze alarak sevdim, ben seni hep uçurumun kenarında sevdim, ben seni her gün su verdiğim, yapraklarını okşayarak kalbimin en orta yerinde büyüttüğüm bir dağ çiçeği gibi sevdim. daha ilk günlerden anlamıştım bunun alelade bir hoşlanma, bir şehvet yoğunluğu ya da geçici bir heves olmadığını...

sen bana nerden ve kimden geldiği belirsiz bir hediye, paha biçilemez bir emanettin.

size hiç gönderilmemiş bir veda mektubunun bir kısmını okudum. daha doğrusu anlattım. daha doğrusu yazdım siz okudunuz. amaan her neyse işte, bi sandalye, kanepe bi şey verin de oturayım, daha devamı var.

sizin de tahmin edebileceğiniz gibi orta yerde bitmiş bir aşk var evet. zaten aşk denen şey her şeyin er geç bittiği bu evrende bitmeye en meyilli olgu değil midir? ben söyleyeyim, kesinlikle öyledir. insan nasıl bir gün mutlaka öleceğini bile bile yaşıyorsa hayatını ve o ölüm düşüncesinin dehşetine aldırmıyorsa, aşkı da tıpkı öyle yaşamalı.
yatakta sarmaş dolaş yatarken, sevişmenin o kreşendo anlarında, telefonu kapatırken bütün o "sen benim her şeyimsin, seni sonsuza kadar seveceğim" ler zamanla yok olup gitse de, belki yıllar sonra insana "hepsi yalanmış" dedirtse de aslında değil. o an söylenen o sözler doğru, o an hissedilen tam da o çünkü, o an bütün dünyayı yenebilirmişsin gibi, tanrısal bir güç hissi dolaşır bütün vücudunda insanın. o an elbette ki o aşk hiç bitmeyecekmiş gibi gelir çok doğal.

ama biter. heeer güzel şey gibi bu da biter, nitekim de bitti. buraya kadar anormal bir durum yok yani biten ne ilk aşk bizimkisi ne de son olacak, hâttâ bizzat ben yine âşık olacağım ve muhtemelen o da bitecek fakat buradaki mevzumuz neden bittiği ve bitmeyi hak edip etmediği. bu aşk için gereken mücadelenin samimiyetle verilip verilmediği.

bu noktada ben kendi mahkememi kurup yargılama, savunma ve karar aşamalarını geçtim ve evet, o tok çekiç sesi duyuldu... tak tak tak; gereği düşünüldü. sanık hakkında kastını aşan davranışından dolayı mahkumiyetine ve ömür boyu pişmanlık duygusuna çarptırılmıştır. fakat iyi halden ve savunmasının samimiyetinden cezasının ertelenmesine karar verilmiştir. duruşma bitmiştir.

evet gerekçeli karardan da anlayacağınız üzere ben hüküm giydim ve cezamı çektim bu yüzden ince bir pişmanlık duygusu haricinde vicdanım rahat. çünkü bu aşkı kurtarmak için o kadar çok savaştım ki, mustafa kemal ve arkadaşlarının dahi takdir edeceği bir mücadele verdim buna emin olabilirsiniz. fakat ne yazık ki aynı mücadeleyi bu entrynin muhatabı olan hamfendiden görememiş olmanın derin bir iç burukluğu ile başbaşayım uzunca bir süredir.

üstünden çok zaman geçti, aşklar geçti, ölenler oldu kalanlar oldu hâttâ nişanlananlar evlenenler bile oldu ama o her şey çok başka olabilirdi, çok güzel olabilirdi, kimse başka yollara sapmadan planlandığı gibi âşık olduğu insanla 3 çocuklu 2 köpekli harika bir aile kurabilirdi. ama olmadı işte, her şey geçer de o kahrolası olabilirdi keşkesi hayatı boyunca terk etmez insanı be. en ummadığın anda yeni sevgilinle ya da eşinle hâttâ çocuklarınla oturduğun bir yemek masasında bile aklına geliverir aniden... her şey çok başka olabilirdi. işte o anda seni rahatlatacak tek bir şey vardır; vicdan rahatlığı. ben elimden geleni yaptım diyebilmek. ve ben arkadaşlar, o aşk için elimden geleni yaptım. ama olmadı işte.

naparsan yap olmuyor bazen. olmadı.

az önce yarım kalmış bir aşk hikayesi dinlediniz. yarım kalmış aşklar insana hayatı boyunca taşıdığı bir emanet verir, zamanla ondan geriye hiçbir şey kalmaz ama o kocaman soru işareti ölene kadar seninledir. emanetin bende duruyor sevgilim... ve eminim aynısından sende de var.

mutlu ol.

39 yaşında evlenmek

Gayet doğaldır.

Herkes 25 yaşında evlenecek diye bir kural mı var? Ne güzel işte işini gücünü oturtmuş, belli bir refah seviyesine erişmiş, yaşamak istediği birtakım maceralı şeyleri yaşamış ve aile kurma zamanı geldiğini hissedince içine sinen bir insan bulup evlenmiş ne var bunda?

Ha çocukla arasında epey yaş farkı olur bu biraz sıkıntı olabilir kabul ama o çocuğu güzel bir şekilde yetiştirip ergenliğini atlatacak kadar da vakti gayet var söz konusu ebeveynin. Genç anne baba olup da saçma sapan sorunlu çocuklar yetiştiren insanları görüyoruz her yerde. Varsın bu senin deden mi desinler, sen aklı başında doğru düzgün bir çocuk yetiştir de torununu görmesen de olur.

kadınları seksi gösteren detaylar

Biseksüel olması. Güzel bir kadınla güzel kadınlardan bahsetmek kadar zevkli çok az şey vardır.

kızlarda artarak görülen biseksüel eğilim

bu olaya ivme kazandıran en büyük etken de cnbc e'nin yılbaşı gecesi victoria's secret şovlarını yayınlamaya başlaması oldu. bir dönem o kadar popüler oldu ki bu defileler, kızlar yılbaşı gecesi dışarı çıkmayı falan bırakıp sevgilileri ile evde gece 12'de bunları izleyerek yeni yıla girmeyi tercih etmeye başlamışlardı. sonraki bütün hafta boyu bu defilenin ve kızların ne kadar güzel ve seksi olduğu muhabbeti dönerdi ve bunu kadınlar erkeklerden daha çok yapardı. sonra yoğun internet kullanımı ve sosyal medya da işin içine girince mevzular çok daha rahat ve hızlı bir şekilde konuşulup yayılmaya başladı. bilhassa twitter kullananlar bilir biseksüel olduğunu söylemek ve bu konuda yazmak en çok prim yapan en çok rt fav getiren şeylerden biridir. bu sayede ister istemez toplumdaki homofobik anlayışa karşı da bir isyan gibi olmaya başladı bu mevzu.
Kendi aralarındaki küçük erotik şakalar, samimi konuşmalar hatta nudelaşmalara kadar varan bir süreç oldu. özellikle 2012-2015 arası twitterda biseksüel olmayan kızı dövüyorlardı adeta, o derece bir çılgınlıktı yani. şimdilerde biraz duruldu ama kendi çevrem ve sosyal medyada yaptığım gözlemlere dayanarak şunu net olarak söyleyebilirim ki konuştuğum, tanıştığım, muhabbetimin olduğu her 10 kızdan 6'sı biseksüel, 1'i kararsız, net hetero sayısı ise 3.

kızlarda artarak görülen biseksüel eğilim

Son yıllarda gözle görülür şekilde artan bir durum bu evet. Eskiye göre gerçekten arttı mı yoksa sosyal medya sayesinde daha mı görülür oldu tartışılır fakat şu bir gerçek ki biseksüellik kızlar arasında hayli yaygın Bu aralar.

Daha önceleri de ufak tefek gözlemlerim vardı bu konuda fakat sosyal medya, Özellikle de Twitter dünyasına girdiğimden beri çok daha net ve yakından gözlemleme, Konuşma hatta tanışma fırsatı bulduğum Çok fazla kadın oldu bu konu çevresinde ve sonunda emin oldum ki söz konusu tespit doğru. Bunun çok çeşitli sosyal ve kültürel sebepleri olabilir fakat benim gözlemlediğim kadarıyla genelde merak ve yüksek estetik algısı kadınları bu deneyime yönlendiriyor. Eşcinsellik tercih değildir malum, insanın içinde olan bir şey, fakat biseksüellik öyle değil. Yeni deneyimler yaşamak isteyen ve kadın vücudunun güzelliğinin ve estetiğinin farkında olan kadınlar için son derece normalize oldu bu olgu. Tabi %100 Heteroseksüel olanlar için geçerli değil bu söylediğim fakat birazcık meyli olan kişi 10 dakikalık sohbetten sonra hemen çözülüyor. genellikle ufak tefek öpüşme elleşme vesaire başlangıç noktaSı oluyor ve enteresandır yüksek bir oranda yakın çevre Arkadaşlarla yaşanılıyor ilk deneyimler. Bunun kökenini kız çocuklarına uygulanan toplum baskısından dolayı ilk cinsel kimlik keşiflerini ergenlikte en yakınındaki hemcinsleriyle yapmalarına kadar dayandırabiliriz Fakat günümüzde bir parça da olsa rahatlamış bir ortam var diyebiliriz dolayısıyla kızlar birtakım maceralara daha kolay erişebilmekte.
Benim şahsen hep söylediğim bir şey var; aklı başında her kadın biseksüel olur.
Çünkü kadın doğadaki en güzel varlık ve bu güzelliğin tadına varabilmek için illa erkek olmak gerekmez, bu bağlamda bu estetik algı seviyesinde olan ve körü körüne hetero olmayan dişiler için tavsiyem bu güzelliği keşfetmeleridir.
Benim bir sürü arkadaşım ve çoğu sevgilim biseksüeldi ve hepsinde ortak olan tek bir şey varsa o da estetik algısının çok üst seviyede olmasıydı. Misal son sevgilim bana çok aşıktı müthiş bir cinsel hayatımız vardı ama aynı zamanda Kristen Stewart'a aşık bir genç kızdı.

Yani demem o ki özellikle kadın cinsiyetine mensup arkadaşlara söylemek isterim ki, eğer içinizden sizi kendi cinsinize yönelten bir duygu varsa ona karşı koymayın, arkasından gidin. Ne demiştik? Aklı başında her kadın biseksüel olur.

az kişinin bildiği muhteşem siteler

`https://www.speechtexter.com`

Konuşmayı yazıya döken aşırı kullanışlı bir site. Uzun metinler yazan ve klavye kullanmaya üşenenler ve özellikle de ellerini kullanmakta güçlük çekenler için inanılmaz derecede faydalı. Mikrofon yoluyla siz konuşun o yazsın ve yazılan metni istediğiniz yere kopyalayın. Kim yaptıysa eline sağlık.